İyi Dersler

Okul zili çaldı. Güzel bir kadın olduğundan şüphe etmediğim bir ses “Sevgili öğretmenlerimiz ders başladı, iyi dersler” diye seslendi. Bahçede koşuşturan çocukların sesleri kesildi sonra. Sabahın ilk saatleri olduğundan olsa gerek, kuş sesleri geliyordu kulağıma. Rüzgar, durmadan, soluk almadan, aldırmadan esiyordu. Güneş, tam karşıdaki dağın arkasından yarılırcasına doğmuş, fabrikaların bacalarından yükselen duman gözle görülür olmuştu. Okula geç kalan öğrenciler birer ikişer geliyorlardı. Hiçbirinde aceleci bir tavır yok, geç kalmış olmanın suçluluğu, öğretmenin kızabileceği düşüncesi ya da yok yazılma endişesi olmaksızın rahat adımlarla giriyorlardı okulun bahçe kapısından.
Eylül ayının ortasıydı, İsa öleli iki bin yılı aşmış, yeryüzü bile değişmişti. Eskiye dair ne kalmıştı bilmiyorum. Eskiye dair bir taş yapı kalmış mıydı? Bir yol, bir çeşme, bir yapıt içinde binlerce yılın hikayesini taşıyan bir şey? Yoksa o dev iş makineleri hepsinin üstünden geçmiş, o hikayeleri yok mu etmişti? Olabilir. Bu yeryüzünde her şey yok olmaya müsaittir çünkü. Kimse korumaya, kollamaya çalışmaz. Hele ki binlerce yıllıksan artık ölmüşsün demektir. Yeteri kadar yaşamış ve yok olmak zorundasındır.
Şimdi sınıflarında öğretmenlerinin ağzından çıkacak sözleri can kulağıyla dinleyen öğrencilerin yüzlerini hayal ediyorum. Yalnız, sadece onları değil; akıllarındaki hayalle pencereden dışarı bakanları, ellerinde telefonla başka alemlerin özlemiyle yananları, kafasını önündeki sıraya yaslayıp gece alamadığı uykuyu sınıfta, bu tahta sırada almaya çalışanları da hayal ediyorum. Hangi dersi işliyorlar, hangi konudalar? Sıralarının üstünde ki kitapları nasıl, nasıl bir defterleri var? Kalemleri, yazıları nasıl? Gerçekten adları dibi talebe mi onlar? Ya da öğretmenleri gerçekten muallim mi? Ne önemi var demek, bir mücevheri alıp bir köşeye atmak gibi olur. Çünkü okullarımız da her şey tamam olmuştu bizim. Modern yapılar, son teknoloji ile donatılmış sınıflar, salonlar vardı. Her türlü ihtiyaç düşünülmüş, tamamlanmıştı. Spor salonları vardı, olmayanlarının geniş bahçeleri vardı, güvenlikleri vardı. Ancak, yalnızca iki şey eksikti: öğreten ile öğrenen. Yani, öğretmen ile öğrenci. Yani muallim ile talebe. Yani bilgiyi veren ile bilgiyi isteyen. İşte bunlar yoktu bizim okullarımız da. En önemlileriydi oysa eksik olanlar. Bunlar olmadı mı o binaların, modern salonların, sınıfların, son teknolojili gereçlerin bir önemi yoktu. Peki neden eksikti öğreten ile öğrenen?
Yalın bir dille açıklamak gerekirse; okullu nesillerin öğrenme biçimleri değişmişti. Aynı zamanda öğreten nesil geri kalmış, öğrenen nesille araları açılmış, birbirlerinden çok uzaklaşmış, öğretme biçimleri artık işe yaramaz haldeydi. Aynı zamanda öğretenler de öğretmeye dair şeylerden uzaklaşmışlar, öğrenmek zorunda kalmışlardı. Öğrenilmesi gereken bilgiler değişmiş, öğrenilenler boşa gider olmuş, zaman israf edilmişti. Bazı fiziki şartlar ile yasaların getirdiği sorunlar bir çıkmaza sokuyordu öğreten ile öğreneni.
Başka türlü açıklamak ise biraz ağırdır. Horlanmış, bir kenara atılmış, gerek duyulmamıştı onlara. Ciddiye alınmamış, herkes bildiğini okumuş, öğreten ile öğrenen başkalarının işine geldiği gibi kullanılmıştı. Sistem bir makinenin çarkı gibi işletilmeye çalışılmış, öğrenen ile öğretenler bir meta gibi görülmüş, onlara birer taş gibi tahta gibi davranılmıştı. Duygular yok edilmişti okul denen o yapının içinden, bahçesinden. Hisler, düşünceler, hayaller birer birer sökülmüş, yerine yapay, yerine kalıp, yerine tatsız ne varsa onlar konulmuştu. Değişenler isimlerdi, renklerdi, şekillerdi. Değişenler rakamlardı. Değişenler tabelalar, üniformalar, sıfatlardı. Sıraları değişiyordu öğrenenlerin, kuralları değişiyordu öğretenlerin. Değişiyordu ama gelişmiyordu. Tarih ne kadar ileri gidiyorsa gelişim o kadar geriye gidiyordu sanki. Bundandı, bunlardandı o modern binaların iş göremezliği. Bunlardandı eksiklikler, öğreten ile öğrenen yoksulluğu. Bunlardandı tarihin ilerledikçe geriye gidişimiz, savruluşumuz, çoğaldıkça yalnızlığımızın büyümesi.
Birazdan çıkış zili çalacak. Koşarak çıkacak öğrenciler. Çıkacaklar okulun bahçesine. Sonra yeniden bir zil çalacak, güzelliğinden şüphe etmediğim kadın seslenecek, “Sevgili öğretmenlerimiz ders başladı iyi dersler”.
İyi dersler…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir